e-karaman muhabirimizin edindiği bilgiye göre, Millî şâirimiz Mehmet Âkif Ersoy, vefatının 80. Yıldönümünde Konya Aydınlar Ocağı’nın düzenlediği Selçuklu Salı Sohbetleri’nde yâd edildi.
Konuşmacı Konya NEÜ Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Caner Arabacı, İl Halk Kütüphanesi’ndegerçekleştirilen “Âkif’in Şahsında Son Dönem Aydınlarımızın Dramı” konulu sohbetine “20 Aralık 1873 tarihinde bir zemheride doğan ve 27 Aralık 1936 zemheride ölen Mehmet Âkif’in hayatının tümü zemheride geçti desek yeridir” diyerek başladı.
Rusların 3. Bizans’ı kurma hayalleri ile sıcak denizlere inme ideallerive Panislamizm düşüncelerini her zaman göz önünde bulundurmak gerektiği üzerinde de duranProf. Dr. Caner Arabacı, Âkif’in çocukluğunun Moskof Harbi dönemlerinde ve İstanbul’a gelen Rus ordusunun atmosferi içerisinde geçtiğini kaydetti. Anne ve baba yönünden çok şanslı bir çocuk olan Mehmet Âkif’in babasının ulemadan, annesinin ise ahlâk abidesi ve yardım meleği gibi bir kadın olduğuna işaret eden Prof. Dr. Arabacı, bir kış günü babasını kaybeden ve evleri yanan Âkif’in, okumakta olduğu Mülkiye İdadisi’ni maddi imkânsızlıklar sebebiyle bırakmak zorunda kaldığını ve sonra Baytar Mektebi’ne yazıldığını söyledi.
Âkif, Bu Milletin Gerçek Aydınıdır
Âkif’in çocukken çok şiir yazdığını ve yırttığını belirten tarihçi Caner Arabacı, çocukluk, lise ve ileri yaşlardaki şiir denemelerinde de Âkif’in çok şiir yırttığını ifade ederek “Âkif’in bir özelliği de şiirleri üzerinde ciddi işçilik yapması ve çalışmasıdır. O şiirlerini yazarken düşünür, oynar, uğraşır. Onun için yırttığı şiirleri çok olmuş” dedi. Baytarlıkla bir alakası olmayan, edebiyatı ve şiir yazmayı çok seven Mehmet Âkif’in, parasız ve yatılı olduğundan dolayı Baytarlık Mektebi’ni tercih ettiğini kaydeden Arabacı, medrese tahsili olmayan Âkif’in, Hafız Divânı’nı ve Fuzulî’yi ezberlediğini ve aynı zaman da memurken Kur’an hafızı olduğunu belirterek “63 yıllık ömrüöğrenmeyle ve öğretmeyle geçen Mehmet Âkif’i, bu milletin gerçekten bir aydınıgözüyle görmemiz lâzım. Hamdım, piştim, yandım demiyor ve sürekli kendini yeniliyor. Batı edebiyatını da yakından biliyor.” dedi.
Âkif döneminin aydınlarının şarkiyatçı bir bakış açısına sahip olduklarını, Türk milletini Almanlar gibi medeni görmediklerine işaret eden Arabacı, “Bir milletin aydınlarının dramı, aslında bir milletin dramıdır. Biyolojik nazariye diye bir nazariye var. Âkif, devlet yapısını insan biyolojisine benzetir. Aydın, siyasetçi ve yönetici kesim kafadır. Kafa ele geçirilmişse, kafa gövdeye hizmet etmeyen bir tipsemilletin dramı o zaman başlıyor. Onun için şunu çok net söyleyebilirim: Aydının dramı milletin dramıdır. Türk milletinin son 200 yıllık dönemi aslında aydın dramı dönemidir. Âkif’te de bu en en uç düzeydedir. Çünkü batılılar Türk milletini yenmenin, ele geçirmenin en önemli yollarından biri olarak aydın zümreyi ele geçirmeyi, yönlendirmeyi, kullanmayı düşünmüşlerdir. Ve maalesef başarmışlardır.
“Mehmet Âkif İman Şâiridir…”
Yâni İslâm medeniyetini geriliğin kaynağı sayan, Türk kültürünü ilkel gören, kendi vatanını, devletini,milletini, küçük gören, dışlayan; Batı’yı yüce gören, erişilmesi gereken, taklit edilmesi gereken, ulaşılması gereken yer olarak algılayan üstün gören kafa yapısı aslında devşirilmiş aydın kafa yapısıdır. Devşirilmiş aydın aslında yenilgilerimizin de kaynağıdır. Çünkü Türk milleti önce aydın zümreyi kaybetmeye başladı, elden çıkardı sonra toprak kaybetmeye başladı sonra bölünmeler başladı. Aslında biz bunları bir araya getirmiyoruz. Aydın kayıbı toprak kaybıdır, aydın kayıbı vatan kayıbıdır. Aydın kayıbı milli bütünlüğün kayıbıdır. Ki, Akif bunun çok farkındadır. Onun için iman şâiri diye anılır. Camideki şâir, millî şâir olmasının sebebi budur. Yâni okumuş ve aydın zümreyi kendi medeniyet değerleriyle bütünleştirmediğiniz zaman kafasını kaybetmiş bir bedenin debelenmesi gibitoplumsal bir bunalım ve bir yıkılış süreci devreye girecektir.” diye konuştu.
İsmail Ethem TABORU